Son Güncelleme:Cuma, 03 May 2013

Hoş geldiniz, Ziyaretçi
Kullanııcı Adı: Şifre: Beni hatırla

BAŞLIK: Tohumları Kim Nasıl Yayıyor?

Tohumları Kim Nasıl Yayıyor? 15 yıl 1 hafta önce #1417

  • iyotake
  • iyotake's Avatar
  • ÇEVRİMDIŞI
  • Paylaşımcı Üye
  • Gönderiler: 69
  • Teşekkür Sayısı: 8
Bu ayki atlas dergisinde güzel bi makaleye rastladım bunu sizlerle paylaşmak istedim.

Tropikal yağmur ormanlarındaki bitki türlerinin yüzde sekseni tohumlarının yayılabilmesini maymun, yarasa, domuz, geyik, kuş gibi çeşitli omurgalı hayvan türlerine borçlu. Bitkiler borçlarını, karşılığında besin sağlayarak fazlasıyla öder.

Tropikal yağmur ormanlarında tohum ve polen yoluyla gen akışı konusundaki çalışmalarıyla tanınan ekolog ve evrimsel biyolog Dr. Uzay Sezen'in bu konudaki yeni araştırması İngiliz Kraliyet Topluluğu'nun bilimsel yayın organı Proceedings of the Royal Society: B'nin 4 Mart 2009 tarihli sayısında yayınlandı. Çalışma, ilk bakışta çok açık görünen bir gözlemin, genetik analizi yapıldığında gerçekte ne kadar farklı bir tablo çizdiğini net verilerle ortaya serdi. Atlas'tan Tülay Zihli, Dr. Sezen'e çalışmasının ayrıntılarını sordu.

Çalışmanızı bir palmiye ağacı türü üzerinde gerçekleştirdiniz. Elde ettiğiniz en önemli bulguyu bize anlatır mısınız?
Ormanda üretken bir ağacın dibine geldiğinizde, yaklaşık 10 metre yarıçaplı bir alan içinde yoğun olarak yine o ağaç türüne ait genç fidanlar görürsünüz. Çoğu doğabilimci için durum oldukça açıktır. Fidanların tohum kaynağının, kümenin merkezinde yer alan ağaç olduğu düşünülür. Gözlemin doğruluğunu Iriartea palmiyesi üzerinde denedik. Ağacın genetik yapısını, yakınındaki fidanlar ile karşılaştırdığımızda, fidanların bazı durumlarda hepsinin en yakındaki ağaçtan değil, yüzlerce metre uzaklıktaki onlarca farklı ağaçlardan geldiğini saptadık. Yani orman tabanında gözümüze çarpan bir fidan topluluğu aslında pek çok farklı ağaçtan gelen mozaik yapıda bir küme. Beş yıl önce, aynı ormanda, 43 hektarlık bir alan içinde tohum üreten bütün Iriartea palmiyelerinden DNA örnekleri almıştık. Bu sayede fidanların anası durumundaki ağaçları harita üzerinde tek tek bulabildik.
Iriartea palmiyesinin coğrafi yayılımı, kuzeyde Nikaragua'dan güneyde batı Amazon havzası ve Bolivya'ya kadar uzanan geniş bir bölgeyi kapsıyor. Aynı zamanda deniz seviyesinden başlayarak 1300 metre yüksekliğe kadar dağ yamaçlarında yetişiyor. Tohumlarını yayan hayvanların başında tukan kuşları geliyor.

Fidanların palmiye ağaçları çevresinde kümelenmesini nasıl açıklıyorsunuz?
Kümelenme, tümüyle ağacın meyvelerini yiyen hayvanların beslenme davranışına bağlı hareketlerinden kaynaklanıyor. Özellikle tukan kuşlarının davranışı, ağacın tohumlarının yayılmasında önemli. Bu kuşlar, meyve üreten ağaçların yerlerini çok iyi biliyor. Bir ağaçta kursaklarını doldurur doldurmaz, bir sonraki ağaca uçuyorlar. Meyvelerin besleyici yumuşak etli dokusunu sindirdikten sonra tohumları kusarak geri çıkarıyorlar. Gün boyunca aynı davranış defalarca tekrarlanıyor. Böylece tohumlar yetişkin palmiye ağaçları çevresinde kümeleniyor.

Boyu 30 metreyi aşabilen yetişkin ağaçların ilginç bir kök yapısı var. Bu kökler ağaçların sürekli suya doymuş olan topraktan verimli besin almasını sağlıyor ve aynı zamanda ağırlığını orman tabanına dağıtıyor.

Makalenizde genç ikincil orman ile yaşlı orman arasında farklar olduğunu belirtiyorsunuz. İkincil ormandan ne anlamalıyız?
İkincil orman, kesim yapıldıktan sonra terk edilen ve yeniden doğal yollarla geri büyüyen genç orman demek. Çalışmayı yürüttüğümüz ikincil orman, 600 yıllık geçmişinde insan baskısından etkilenmemiş olduğu sanılan Kosta Rika'nın Braulio Carillo Ulusal Parkı'na komşu. Böylece genç bir ormanın ekolojik yapısını, hemen yanı başındaki yaşlı bir ormanınki ile karşılaştırabildik. İkincil ormanda daha yoğun bir fidan kümelenmesi gözlemledik. Yaşlı ormanda kümeler daha geniş alanlara yayılmış durumdaydı. Bunun nedeninin yaşlı ormanın aynı anda daha fazla türde besin kaynakları barındırması olduğunu düşünüyoruz. Örneğin bir tukan kuşu yaşlı ormandaki bir Iriartea palmiyesinde beslendikten sonra bir sonrakine doğrudan uçmuyor. Yolu üzerinde başka türde meyve ağaçları olabiliyor. İki ormanda da fidan kümelerinin biçimi değişik olsa bile genetik yapıları çok benzerlik gösteriyor. Her iki ormanda da fidanların ana ve babaları yüzlerce metre uzakta. Yani önceden kestirip atıldığı gibi en yakındaki ağaç değil.

Çalışmanızda sözü gecen 'gen akışı' ne demektir?
Gen akışı, bir türün barındırdığı genlerin toplumlar arasındaki hareketleridir. En yalın olarak genlerin göçüdür. Tıpkı doğal seçilim gibi, gen akışı da evrimsel bir kuvvettir. Bir topluluk genetik çeşitliliğini yitirirse, gen akışı yardımıyla dışarıdan gelen göç ile kayıplarını giderebilir.

Yeniden tukan kuşlarına dönecek olursak, ikincil ormandaki besin çeşitliliği yaşlı ormana göre daha az dediniz. Sizce bu kuşları göreceli olarak daha fakir bir ortam olan ikincil ormana çeken şey ne olabilir?
Bence burada 'çeken şey' yerine 'iten şey' demek daha yerinde olur. Tukanlar ağaçların boşalan kovuklarına yuva yaparlar. Genç ormanda böylesi ağaçlar yok. Dolayısıyla yaşlı orman barınak açısından çok önemli. Tukanlar yuvalarını savunan, ağaçlarına da sahip çıkan yaygaracı kuşlar. Bölgelerine giren yabancılara kabadayılanarak kovarlar. Eğer ateş gagalı arasariye (Pteroglossus frantzii) bir bakarsanız ne demek istediğimi daha iyi anlarsınız. Genç, henüz kendine bir bölge edinememiş deneyimsiz tukanlar bu baskıdan kurtulmanın en kolay yolunu ikincil orman içinde beslenmeyi seçerek buluyor olabilirler. Tabii bu bir varsayım. Bugüne kadar telemetri yöntemiyle radyo vericisi takılarak izlenen dişi ve erkek bireyler hep bölgesi olan yerleşik kuşlardı.

Aynı anda hem tohum yayılımından hem de fidan kümelenmesinden bahsediyorsunuz. Aralarındaki ilişki tam olarak nedir?
Fidanlar, tohum yayılımının bir sonraki aşaması. Her fidan bulunduğu yerde kök salmadan önce, oraya uzaklardan bir tohum olarak geldi. Hayvanların tohumları yerken çiğnemesi ya da böcek larvaları, mantarlar gibi nedenlerle zarar gören yüz binlerce tohum, fidan olamadan yok oluyor. Yani aslında fidanlara bakarak başarılı tohum yayılımını gözlemliyoruz.

Çalışmanıza yakın olarak Türkiye'den bir örnek verebilir misiniz?
Türkiye'yi de etkisine alan 10 bin yıl önceki son buzul çağı sırasında Avrupa'nın ormanları çok küçük topluluklar halinde kıtanın en güney noktalarına sıkışıp kalmıştı. İspanya'nın İber Yarımadası, İtalyan yarımadası ve Balkanlar'ın en uç güney noktalarından buzul çağı biter bitmez kuzeye doğru oldukça hızlı bir orman yayılımı oldu. Isparta ve Burdur bölgelerinde yüksek dağlık kesimlerde bulunan endemik kasnak meşesi (Quercus vulcanica) buzul döneminden geriye kalan bir tür. Buzul çağı süresince soğuk iklime uyumu nedeniyle günümüzde ancak yüksek dağ kesimlerinde görülebiliyor. Bu nedenle toplumlarının arasındaki gen akışı belki de tümüyle kesilmiş olabilir. Günümüzde küçük kalıntı toplumlar halinde Eğirdir, Beyşehir, Akşehir, Afyon, Kütahya, Konya, Karaman ve Erciyes yörelerinde bulunuyor. Küresel ısınma nedeniyle yaşam alanının giderek daha da daralacak olması bu meşe türünün genetik çeşitliliğini ve sürekliliğini tehlikeye sokuyor. Kasnak meşesinin genetik yapısı, kalıntı durumundaki diğer toplumlar ile birlikte incelenerek dökümü çıkarılmalıdır. Tıpkı tukan kuşlarında olduğu gibi, alakarga kuşunun da (Garrulus glandarius) meşe palamutlarını yaydığı bilinir. Alakargaların, kasnak meşesinin üzerindeki gen akışı rolünün ortaya çıkarılması ilginç bir çalışma konusu olacaktır. Küresel ısınma ile alçak kesimlerden daha yükseklere göç eden diğer meşe türleri ile melezleşme yoluyla gerçekleşebilecek olası gen akışı da incelenmeye değer bir konu.

Kaynak: ATLAS DERGİSİ NİSAN 2009, SAYI 193
Son Düzenleme: 15 yıl 1 hafta önce yazan iyotake.
Sadece Kayıtlı kullanıcılar yazı yazabilir.